İzleyicinin dikkatle izlediği, unutamadığı, yeri geldiğinde bir arkadaşına kendi çekmişçesine anlatabildiği fotoğraflar, yani izleyici üzerinde etkili olan fotoğrafların sırrı nedir? 

İzleyici fotoğrafta neye bakar, ne görür, neden etkilenir? Bunu hiç düşündünüz mü…

Bugüne kadar hep fotoğrafçıların penceresinden konuya baktık, gelin bir de izleyicinin penceresinden bakmaya çalışalım. Haydi buyurun…

Fotoğraf çekmek için deklanşöre basan her fotoğrafçının, adını net koymuş ya da koyamamış olsa da, göstermek istediği birşey vardır. Fotoğrafçı, gündelik yaşamın içerisinden cımbızladığı an veya kurguladığı bir sahne veya gördüğü bir güzellik veya göstermek istediği bir yanlış için, ama mutlaka ve mutlaka bir amaç uğruna deklanşöre basar. En profesyonel fotoğrafçıdan, en amatörüne kadar bu asla değişmez bir olgudur. Cep telefonu ile özçekim yapan bir genç kız kendi güzelliğini göstermek ister. Kompakt makina ile küçük çocuğunu çeken anne, çocuğunun sevimliliğini göstermek ister. Pasaporta yapıştırılacak vesikalığı çeken fotoğraf esnafı, karşısındaki yüzü açık, seçik göstermek ister. O akşam gün batımının dayanılmaz güzelliğine kendini kaptıran amatör fotoğrafçı deklanşöre basarken, gördüğü bu güzelliği kaydetmek peşindedir. Moda fotoğrafçısı, kıyafetin ve modelin güzelliği için, belgesel fotoğrafçı yaşanan hikayenin tanıklığını yapmak için, doğa fotoğrafçısı doğanın büyüsünü paylaşmak için deklanşöre basar. 

Konular, zamanlama, teknikler, yaklaşım her şey farklıdır ama ortak tek bir şey vardır: İzleyiciye aktarılmak/gösterilmek istenen şey/konu/özne/hikaye/mesaj… 

İzleyici, fotoğraf ile değişik mecralarda karşılaşır. Bu bir gazete, dergi olabilir, yolda bir billboard olabilir veya bugünlerde damarlarımıza işleyen sosyal medya olabilir. Yine izleyici, kendisine yönlendirilen birçok başka uyarıcının yanında çok sayıda fotoğraf bombardımanına tabidir. Hemen her ortamdan, hemen her saniye, hemen her konudan fotoğraflar izleyicinin önüne dökülmektedir. 

Fotoğrafçının, gördüğü, benimsediği, fotoğrafladığı, sunduğu, önemsediği ve izleyicinin dikkatini çekmeyi, beğenisini kazanmayı umduğu bir fotoğraf vardır. Oysa izleyicinin önünde binlerce kaynaktan gelen binlerce fotoğraf…

Peki izleyici ile fotoğrafçının göstermek istediği o şey/konu/özne kısaca fotoğrafın hikayesi  nasıl buluşacak, nasıl birbirini bulacak ki gösterilmek istenen hikaye izleyiciye aktarılabilsin?

İzleyici karşılaştığı fotoğraflara nasıl bakar? Neye bakar? Ne görür? Neden etkilenir?

Fotoğraf, izleyicinin görüş alanına ilk girdiği anda, onda bir ¨ön etki¨ yaratabilmelidir. Aksi takdirde diğer fotoğraflarla birlikte tarihin çöplüğüne doğru geçip, gider. Bu ¨ön etki¨ bazen görsel bir öge ile, bazen öne çıkan bir renk ile, bazen dikkate değer ışık/gölge ile, bazen bizzat konunun izleyicide yarattığı duygusal etki ile ya da izleyiciyi geçmişine yaptıracağı yolculuk ile yaratılabilir. 

İzleyicinin maruz kaldığı binlerce fotoğraf içerisinden, onda ön etkiyi yaratabilecek fotoğraflar asgari olarak genel/geçer şartları sağlamak durumundadır. Nedir bu genel/geçer şartlar?

  • Herşeyden önce fotoğraf teknik olarak doğru bir fotoğraf olmalıdır. Çok özel durumlar dışında net olmayan veya doğru pozlanmamış fotoğraflar daha ilk etapta elenirler. Kimse net olmayan ya da patlamış veya kapkara bir fotoğrafa takılıp kalmaz. Elbette net çekilmemiş ya da doğru pozlanmamış olduğu halde ön etki yaratabilen fotoğraflar da vardır ama bunlar mutlaka başka dikkate değer özellikler içerirler ve oldukça azdırlar.   
  • Diğer genel/geçer şart ise diğerlerinden, en azından izleyicinin yakın dönemde maruz kaldığı diğer fotoğraflardan, farklı birşey içeriyor olmalıdır. Az önce söylediğimiz gibi bu bir ışık, bir renk, bir obje veya ilginç bir konu olabilir. 

Varsayalım ki fotoğraf, izleyicide ¨ön etki¨yi yarattı ve izleyici fotoğraf ile göz temasını sürdürmeye devam ediyor. 

Bu noktadan sonra keşif aşaması başlar. İzleyici fotoğrafın belirgin olarak ortaya koyduğu ilgi merkezini incelemeye başlar. Dikkatinizi çektiyse belirgin olan ilgi merkezini dedim. O halde eğer bir ilgi merkezi yoksa ve/veya bu ilgi merkezi belirgin değilse, izleyicinin fotoğraftan kopması çok olasıdır. 

Genellikle fotoğrafa yeni başlamış amatörlerde yaşanan durum sıkça budur. Gördüğü ve beğendiği bir genel görünümü fotoğrafa aktarır. Bu genel görünüm, izleyicide ¨ön etki¨yaratmaya yeterli olabilse dahi (ki genelde olamaz) izleyici keşif sürecinde ilgi merkezini bulamaz ve fotoğrafı geçer. 

O halde izleyiciyi yakalayacak bir ilgi merkezi, belirgin bir şekilde fotoğrafın içerisinde yer almalıdır. 

Artık izleyici, fotoğrafın hikayesini arama noktasına gelmiştir. Gözü ile kadrajın geri kalanını dolaşır. Fotoğrafın içerisinde, ilgi merkezinin dışında kalan lekeler teker teker dolaşılır. 

Eğer fotoğrafçı, bir takım kompozisyonel araçlar kullanarak izleyicinin gözünü kendi belirlediği sıra ve yönde dolaştırabiliyorsa, öyle olur. Güçlü kompozisyonlar, izleyicinin fotoğrafı keşif aşamasını kolaylaştırır ve izleyiciyi fotoğrafa yakınlaştırır. 

Yok eğer fotoğrafçı kompozisyon içerisinde bir takım tedbirler almadıysa, izleyici gözü, kendi bildiği düzende fotoğrafı dolaşır ki bizim gibi soldan sağa okuyan toplumlarda bu gezinti soldan sağa doğru olur. 

Keşif aşamasında iki şey öne çıkar.. Fotoğrafçı, ilgi merkezi dışında kalan ve hikayesini, mesajını daha güçlü aktarabilecek şeyleri kadraja almalı, gereksiz herşeyi elemelidir. Ki biz buna sadelik diyoruz. Eğer fotoğraf sade olmazsa, izleyicinin ilgisi yine kopabilir. 

İkinci nokta, ilgi merkezinin dışında kalan destek ögeler; rol çalmamalıdır. İlgi merkezinden daha cazip olmamalıdır. İlgi merkezinin vermeye çalıştığı mesajı, anlatmaya çalıştığı hikayeyi baltalamamalıdır. Zira izleyici, ilgi merkezi nedeniyle fotoğrafa tutunmuştur ancak henüz sağlam bağları yoktur fotoğraf ile. Bu tür baltalamalar onu fotoğraftan koparabilir. 

Bir kez daha altını çizmek gerekir ki üzerine kafa yorulmuş, itina gösterilmiş, estetik olarak düzenlenmiş kompozisyonlar, keşif aşamasını başarı ile geçebilmenin sırrıdır. 

Artık izleyici fotoğrafı keşfetmiştir. Gözleri tekrar ilgi merkezine döner ve çağrışım evresi başlar. Fotoğrafın içindeki ögeler, başta ilgi merkezi ve sonrasında da diğer yardımcı ögeler, izleyiciye bir şeyler çağrıştırır. 

Bu çağrışım kimi zaman fotoğrafçının göstermeye çalıştığı özne, anlatmaya çalıştığı hikaye, vermeye çalıştığı mesaja yaklaşır. Hiçbir zaman tam anlamı ile üst üste örtüşmez ama çok yaklaşabilir. 

Bazen de çok uzak düşebilir. Aslında bunu da yadırgamamak gerekir. Çünkü fotoğrafçı bambaşka bir kişidir, izleyici bambaşka. Fotoğrafçının eğitimi, kültürü, entelektüel birikimi, yaşadıkları, gördükleri, hayata bakışı ve yaşam anlayışı farklıdır, izleyicinin farklı. Aynı yerde büyümedikleri, aynı eğitimi almadıkları ve aynı yaşamı yaşamadıkları için fotoğrafa konu olan ögeler onlarda farklı çağrışımlar yaratır. Hatta fotoğrafa bakan her bir farklı izleyici farklı çağrışımlar alır. Bu da normaldir. 

Elbette ki toplumların ortak kültürleri, ortak geçmişleri, ortak birikimleri vardır. Ve yine elbette ki bu ortak noktalar, fotoğrafa bakıldığında ortak çağrışımlar oluşturacaktır. Ama detaya indikçe, bu ortak çağrışımların ötesinde bireysel çağrışımlar daha etkili hale gelir. 

İzleyicide oluşan çağrışımlar, onu ne kadar yakalayabiliyorsa, fotoğraf o kadar etkili olur. Kimi çocukluğundan bir anıyı yakalar bu çağrışımlarda, kimi güncel bir konuyu. Kimi kafa yorduğu bir düşünceyi, kimisi rahmetli babasının bir sözünü. İşte izleyicinin yakaladığı bu çağrışım ne kadar öznel ise fotoğrafa olan bağı o denli güçlü olur, o kadar çok etkilenir. Çağrışım ne denli genel olursa, izleyicinin etkilenmesi o denli zayıf olur. Bu aşamaya da etkilenme aşaması diyoruz. 

 Şöyle bir özetleyecek olursak, izleyici bir fotoğraf karşısında 

  • ön etki
  • keşif
  • çağrışım
  • etkilenme aşamalarından geçer. 

Fotoğrafçılar olarak izleyiciyi güçlü şekilde etkilenme noktasına getirebilmek için:

  • ön etkiyi yaratabilecek kadar teknik doğru, ama farklı, ilginç ve özgün 
  • keşif sırasında izleyiciyi koparmayacak kadar sade, doğru ve estetik kompozisyona sahip 
  • Güçlü çağrışımlar yaratacak kadar hikayesi olan, mesaj barındıran fotoğraflar çekmeliyiz ki izleyicimiz fotoğraftan etkilensin. 

İzleyiciyi az yada çok etkileyebilmiş her fotoğraf başarılı olmuş demektir. Ancak, hikayemiz izleyici üzerinde öznel çağrışımlar yaratabilirse bu etkilenme derin olacak ve fotoğrafın başarısı da artacaktır.