Bir şeyleri öğrenme/öğretme yöntemimiz çok yanlış. Anlayarak, bilerek öğrenme ve uygulamaya değil; ezberlerle/klişelerle öğrenmeye/öğretmeye dayalı. Bu nedenle çok yol kat edemiyoruz. Bu fotoğraf alanında da böyle. Bugün biraz bunun üzerine konuşmak istiyorum. Bana katılmak isterseniz, hadi buyrun.

Fotoğrafın üç temel bacağı var. Bunlar teknik doğruluk. Estetik yoğunluk ve anlatım gücü. Teknik doğruluk; optik, mekanik, elektronik bilimlerinin fotoğrafa izdüşümü olan ışık, ışık ölçümü, doğru pozlama, perde hızı, diyafram, enstantane, pozlama, lensler, makina ayarları gibi konuları içeriyor. Bu gibi pozitif bilimlere dayanan konularda, aynı girdileri verdiğinizde, aynı süreci işlettiğinizde aynı sonuçları alırsınız. Yani 2+2=4’dür her zaman. Bu nedenle, öğrenmesi ve öğretilmesi mümkündür. Doğru bilgiyi bir kez anladığınızda, o sizde içselleşir ve bir ömür boyu sizinle gider. Örneğin dört işlemi bir kez öğrenirsiniz ve tüm ömrünüzce ilk günkü temellerle kullanırsınız.  

Bu kadar somut olmasına rağmen, temel fotoğrafçılık eğitimlerini bitiren birçok yeni fotoğrafçı arkadaşımız, doğru pozlama mantığını, ışık ölçüm mantığını ve daha birçok teknik konuyu çözememiş olurlar genellikle. Bu kesinlikle onların kabahati değil, öğretme yönteminin kabahati. Neyse devam edelim. 

İkinci bacakta estetik yoğunluk var demiştik. Teknik doğruluğun aksine, estetik yoğunluk somut kavramlara dayandırılamaz. Daha soyut bir tarafı vardır. Estetik anlayışının genel geçer tanımları olmakla birlikte, subjektif yani kişiye göre değişen bir yönü vardır. Fotoğrafta estetik algısının genel geçer değer yargılarını, atası resim sanatı yaratmıştır. Yüzlerce yıldır resim sanatının estetiğe ulaşma adına biriktirdiği tecrübeler bugün adına kompozisyon kuralları dediğimiz yaklaşımlar bütününü bize miras bırakmıştır.

Bizlere kompozisyon kuralları diye öğretilen, ustalarımızın ¨bunlara uymazsan, fotoğrafın tü-kaka¨ diye dayattığı; asi gençlerimizin ¨ben kural tanımam, ezer, geçerim¨ diyerek isyan ettiği ancak neyi ezip geçtiğini dahi bilmediği bir yaklaşımlar bütünüdür. 

Farkında mısınız? İkidir ¨yaklaşımlar bütünü¨ diyorum da ne demek istiyorum?

Bakın, ister profesyonel bir fotoğraf makinası ile, ister basit bir kompakt makina ile ister bir cep telefonu ile, ne ile olduğu farketmez, fotoğraf çekmek için deklanşöre basan herkes bir tek amaç güder. Deklanşöre basar, çünkü kendi gördüğü; anlamlandırdığı veya güzel, ilginç, sıradışı, farklı bulduğu, bir şekilde fotoğrafının çekilmeye değer bulduğu şeyi kayıt altına almak ister. Yani o kadrajın içerisinde birşey göstermek ister. 

Birşey göstermek… Fotoğrafın temel kaygısı budur. Neyi gösterdiğiniz şu an için önemli değil diye kabul edelim ve bu cümleye kilitlenelim. Bir şey göstermek istiyorsunuz. Bunu fotoğraf ile yapmak istiyorsunuz. Üç boyutlu dünyada, gösterilmeye değer bulduğunuz bir şeyi, fotoğraf ile 2 boyutlu bir düzlemde göstermek istiyorsunuz.

İçerikten bağımsız olarak, hepimiz göstermek istediğimiz şeyin, fotoğrafa bakan tarafından da algılanmasını isteriz, değil mi? Eğer, fotoğrafa bakan bizim göstermek istediğimizi algılamışsa, biz amacımıza ulaşmış oluruz. 

Elbette bir şeyleri göstermenin bin bir yolu vardır. Ama bazı yaklaşımlar vardır ki fotoğrafa bakanın bizim göstermek istediğimizi algılamasını kolaylaştırır. İşte bunlar yüzlerce yıldır, resim sanatının biriktirdiği yaklaşımlar bütünü yani bugün yaygın tabir olarak kullandığımız kompozisyon kurallarıdır. Bizler yanlış kullanıyoruz. Bunlar kural değildir aslında birer yaklaşımdır. Özünde, gösterilmeye çalışılan şeyin, yani öznenin, yani ilgi merkezinin, izleyici tarafından kolay algılanmasına yardımcı olacak yaklaşımlar. 

Bazen bu yaklaşımların birini kullanarak amacınıza ulaşırsınız, bazen de birkaçını bir arada kullanarak. Hatta bazen de siz öyle bir çözüm üretirsiniz ki, söz konusu yaklaşımların bize gösterdiğinden farklı bir şekilde, ilgi merkezinizi izleyiciye kolayca ulaştırırsınız. İşte o zaman hiç kimsenin sizi ¨kompozisyon kurallarını çiğnemişsin¨ diye eleştirmeye hakkı olmaz. Zira fotoğraf amacına ulaşmıştır.

Yineliyorum, amaç; deklanşöre basarken karar verdiğiniz ve ¨bunu kayıt altına alıp, fotoğrafımda göstermeliyim¨ dediğiniz şeyi izleyiciye kolayca aktarabilecek çözümler üretmektir. Yoksa amaç, kompozisyon kurallarına uyarak fotoğraf üretmek değildir. Kompozisyon kuralları ya da bana göre daha doğru ifadesi ile kompozisyon yaklaşımları, bizi amacımıza ulaştırmakta kullanılabilecek kolaylıklardır. Zorunlu ve sınırlayıcı kurallar değil; yardımcı olabilecek yaklaşımlardır. 

Biz temel fotoğraf eğitimlerinde, kompozisyon derslerinde öylesine yanlış öğretiyoruz ve öğreniyoruz ki sanki önümüzde ¨kompozisyon kuralları¨ adı altında, her zaman uyulmak zorunda olunan, aksi durumun cezai şart getirdiği bir kanun varmış gibi oluyor. Bazılarımız her koşulda uymak için çaba sarfederken, bazıları da neyi çiğnediğini bilmeden kendince kuralları çiğniyor. 

Üçüncü bacakta ise anlatım gücü var demiştim. Anlatım gücü ise içeriği, içerikten gösterilenlerin doluluğunu ifade ediyor. Özünde, ne öğrenilen, ne öğretilebilen bir konu. Kişinin kendisini geliştirmesi, entellektüel doluluğu, söyleyecek sözü olması ile ilgil bir konu. 

Belki bir başka videomuzda bu konuyu da detaylı olarak konuşuruz. 

Toparlayacak olursak, ezberci, klişeci eğitim yaklaşımımız fotoğraf alanında da devam ediyor. Bize kompozisyon kuralları diye öğretilen kompozisyon yaklaşımları bunun en güzel örneklerinden birisi. Kompozisyon için tek bir amaç var. Göstermeye niyetlendiğin şeyi, izleyicinin en kolay algılayacağı şekilde fotoğrafa yansıtmak. Bunu yap da ister bu yaklaşımları kullanarak yap, istersen bambaşka çözümler üreterek yap…