Fotoğrafa başladığımın üzerinden birkaç kaç yıl geçmişti. Henüz acemiydim, fotoğrafın tutkusu beni sarmış, bir şeyler öğrenmek için bulabildiğim tüm kaynakları adeta yalayıp yutuyordum. İlk defa o zaman karşılaştım birazdan sizinle paylaşacağım fotoğrafları.  

Çarpılmıştım, bunların gerçek hayattan bir parça olamayacağını manipülasyon olduklarını düşünmüştüm, öyle olmadıklarını çok sonra öğrenecektim. Fotoğraflar bende derin izler bırakacak ve fotoğrafta şiirselliğe, resimselliğe ve estetiğe düşkünlüğümün belki de ilk tohumları o anda atılacaktı.   

Bu fotoğrafların, daha doğrusu görsel şölenin yaratıcısı Kanadalı Gregory Colbert 

Colbert, 1960 yılında Kanada’nın Toronto kentinde doğdu. Kariyerine 1983 yılında sosyal meseleler üzerine belgesel filmler yaparak Paris’te başladı. İlk sergisi Timewaves, 1992’de İsviçre’deki Elysée Müzesi’nde büyük beğeni topladı. Sonraki on yıl boyunca, Colbert ortadan kayboldu ve çalışmalarını kimseyle paylaşmadı. Bu on yıl boyunca, hayvanlar ve insanlar arasındaki harika etkileşimleri fotoğraflamak ve filme almak için dünyayı dolaşmaya başladı. 

 On yıl geçtikten sonra, 2002’de İtalya’nın Venedik kentinde Ashes and Snow’u yani “Küller ve Kar” isimli çalışmasını ilk defa sanatseverlerin beğenisine sundu 

Ashes and Snow; fotoğraf, film ve ses kayıtlarını birleştiren olağanüstü bir çalışma. Bir rüya gibi. Gerçekle hayalin birbirine karıştığı , insanla hayvanın uyumunun zirve yaptığı bir görsel şölen. Dünyanın en katı sanat eleştirmenlerinden, tüm sanat ve aktüel dergi editörlerinden çok büyük övgüler aldı. Ashes and Snow, bugüne kadar 10 milyondan fazla ziyaretçiyi çekerek, sanat tarihinde yaşayan bir sanatçı tarafından açıldığı halde en çok izleyiciye ulaşmış sergi oldu. 

Colbert, her kıtadaki hayvanlarla çalışmaya devam ediyor ve çalışmalarını şimdiye kadar yaratılmış en kapsamlı türler arası işbirliği olarak tanımlıyor. 

Ashes and Snow’da dillendirilen, bir adamın uzaktaki karısına 365 gün boyunca yazdığı mektuplardan bir alıntının Türkçe’sini paylaşarak bu güzel görüntülerle sizi baş başa bırakmak istiyorum.  

Tam bir yıl önce kayboldum. O gün bir mektup aldım.  

Beni fillerle yaşamımın başladığı yere geri çağırıyordu.  

Lütfen aramızda bir yıldır süren sessizlik için beni bağışla.  

Bu mektup sessizliği kırdı. Sana yazacağım 365 mektubun ilki.  

Her bir sessizlik günü için bir tane.  

Asla bu mektuplardaki kendimden fazlası olmayacağım.  

Bunlar benim kuş yolu haritalarım. Ve bunlar doğru olacağını bildiklerimin hepsi.  

Her şeyi hatırlayacaksın. Her şey öncesi gibi olacak.  

Zamanın başlangıcında, gökyüzü uçan fillerle doluydu.  

Her gece gökyüzünde aynı yere yatıyorlardı.  

Ve bir gözleri açık hayal kuruyorlardı.  

Eğer gece yukarıdaki yıldızlara bakarsanız, bir gözleri açık uyuyan fillerin ışıldayan gözlerini görürsünüz.  

Evim yandığından beri, ayı daha net görüyorum.  

İçime düşen tüm cennetlere bakıyorum.  

Ellerimle tuttuğum cennetler gördüm fakat bıraktım.  

Tutamadığım sözler gördüm. Azaltamadığım acılar. 

İyileştiremediğim yaralar.  

Dökemediğim gözyaşları.  

Kederlenemediğim ölümler gördüm.  

Karşılık veremediğim dualar, açamadığım kapılar, kapatmadığım kapılar, geride bıraktığım sevgililer ve yaşayamadığım hayaller.  

Kabul edemediğim, bana sunulanların hepsini gördüm.  

Arzu ettiğim, asla almadığım mektuplar gördüm.  

Olabileceklerin tümünü gördüm fakat asla olmayacak.  

Hortumunu yukarı kaldırmış bir fil, yıldızlara mektuptur.  

Balinanın suda sıçraması, denizin dibinden bir mektuptur.  

Bu imgeler hayallerime bir mektuptur.  

Bu mekuplar, sana olan mektuplarımdır.  

Kalbim, pencereleri yıllarca açılmamış eski bir ev gibidir.  

Fakat şimdi pencerelerin açıldığını duyuyorum.  

Turnaların, Himalayaların eriyen karların üstünde yüzdüğünü hatırlıyorum.  

Deniz ayısının kuyruğunda uyumak..  

Sakallı fokların şarkısı..  

Zebranın havlaması.  

Kumun çıtırdamaları..  

Karakulakların kulakları..  

Fillerin egemenliği..  

Balinaların suda sıçraması..  

Ve boğa antilopunun silüeti..  

Meerkat’ın ayak parmağının kıvrımını hatırlıyorum.  

Ganj nehrinde yüzmek, Nil’de gemi yolculuğu, Hatşepsut koridorlarında dolaşmayı  

ve birçok kadının yüzünü hatırlıyorum.  

Sonsuz denizler ve binlerce mil nehirler..  

Babalar ile çocuklar hatırlıyorum.  

Ve tadı..  

Hatırlıyorum.  

Ve şefkatle şeftali kabuğunu soymayı..  

Her şeyi hatırlıyorum.  

Fakat geride bırakılanları hiç hatırlamıyorum.  

Rüyalarını hatırla..  

Hatırla…  

Savanna fillerini daha uzun izledikçe, daha fazla dinledikçe, daha fazla açtıkça, bana kim olduğumu hatırlatıyorlar.  

Koruyucu filler, doğa orkestrasının tüm müzisyenleri ile birlikte çalışma isteğimi duyabilir mi? 

Filin gözlerinden görmek istiyorum.  

Adımları olmayan dansa katılmak İstiyorum.  

Dansın kendisi olmak İstiyorum.  

Eğer daha yakına gelir veya daha uzağa gidersen söyleyemem.  

Yüzüne baktığımda bulduğum huzuru özlüyorum.  

Eğer şimdi yüzün bana dönerse, kaybolduğunu sandığım yüzü tekrar bulmam belki daha kolay olur.  

Kendimin…  

Tüy ateşe..  

Ateş kana..  

Kan kemiğe..  

Kemik iliğe..  

İlik küllere..  

Küller kara…  

Tüy ateşe..  

Ateş kana..  

Kan kemiğe..  

Kemik iliğe..  

İlik küllere..  

Küller kara…